17 Ocak 2015 Cumartesi

EFSANELEŞEN DELİLER

“… topların tüfeklerin sesinden kulaklar sağır oldu, gürültüsünden beyinler dondu. Okların vızıltısından hava yüzünde periler korktu, bu ulu cengin heybetinden deniz dibindeki balıklar ürktü, dağ canavarları vatanlarını koyup gittiler, ses bağırtıdan, yankıdan, atların kişnemelerinden, erenlerin nağralarından, bağırıp çağırmalar nefirinden ödler patladı, nicelerinin korkudan ödleri sıttı, nicelerinin başı gitti, kan ırmak gibi aktı, dumandan tozdan havanın yüzü kapkara oldu, can alıcı can almaktan yoruldu… deri takkeli delilerin atlarının boynunda öten ziller, dürtüştükleri kafirlerin iniltileri ve figanları idi. Bu garip tarz ve acayip tavırla kafirlere köpeksiz koyun kurd girer gibi koyuldular… dünya depreme tutuldu, Kaf dağı yerinden oynadı, gökler yer üstüne yığıldı sandılar, gaziler kafirleri öyle kırdılar ki… ” Bu satırlar İkinci Kosova Muharebesi'nden bir enstantaneyi paylaşan Deliler: Osmanlı'nın Muhteşem Süvarileri kitabından... Doğan Kitap'tan çıkan ve Abdullah Turhal'ın yerli ve yabancı kaynaklardan yaptığı araştırmalar sonucu ortaya çıkardığı eserde birçok görsel de bulunuyor.
DELİLİKLERİ CESARETLERİNDENDİ
Osmanlı ordusunun belki de en az bilinen unsurlarından biri olan delilerin ortaya çıkışı, giyimleri, savaş teknikleri, yaşamları ve yabancı ordular üzerindeki etkilerine yer verilen kitapta ayrıca Osmanlı orduların genel ve idari yapısı da anlatılıyor.
İlk olarak 15. Yüzyılda görülmeye başlanan Deliler, Osmanlı'nın diğer askeri birlikleri gibi bozulmadan nasibini almış, halka eziyet eden haydutlar haline gelmişlerdi. Bu sebeple de 1829'da ortadan kaldırıldılar. Orduyu Humayun bünyesinde yer alan Deli Ocağı, genellikle sınır boylarında, Rumeli Beylerbeyleri veya sancakbeyleri maiyetinde bulunan hafif süvari birliklerinden oluşuyordu. Olağanüstü cesaretleri, oldukça gösterişli kıyafetleri ve gözlerini budaktan sakınmayan tavırları ile düşmana saldırmalarından dolayı “deli” diye anılıyorlardı. Sadece Osmanlı tarihinin değil dünya tarihinin de en renkli askeri birliklerindendiler.
Osmanlı'nın Rumeli fetihlerini yoğunlaştırdığı 15. Yüzyılda ortaya çıkan deliler başta sancakbeylerinin muhafız birliği olarak kullanılırken daha sonraki dönemlerde sayıları arttırılarak korkutucu bir savaş unsuru haline getirildiler. Vahşi hayvan kürkleri ve derilerinden kıyafetler giyen, benekli sırtlan, kaplan, leopar derisinden yapılmış ve yırtıcı kuş tüyleri takılmış başlıklar takan, savaşırken balta, normalinden daha uzun mızrak, çekiç, gürz ve pala gibi silahların yanında son dönemlerinde tabanca da kullanan deliler yabancı ordular için en büyük korku unsurlarından biriydi.
DELİ KIYAFETLERİ TÜRKLERİ AKLA GETİRİYORDU
“öylesine cesur hareket ederlerdi ki, insanları gölgelerinin bile öldürücü olduğuna inandırmışlardı” Venedikli Vecellio'nun da bahsettiği gibi batılı kaynaklarda delilerin cesaretlerinden hayranlıkla bahsediliyordu. Adolphus Slade “Öyle ki kumanda ettikleri yönde alevlere bürünmüş bir fıçıya, silah ateşine doğru atılır, düz bir duvarı aşar. Atıyla dört nala giderken silahıyla nişan almasını ve vurmasını bilir, keskin nişancıdır. Cirit atmada üstlerine yoktur.” diye bahsederken Bizanslı tarihçi Khalkokondyles de “Öyle görünüyor ki doğa onlara, herkesin üstünde bir güç ve vücut kuvvetini ve onların gücünü denemek isteyenlerin gücünü aşan düzeyde, rastlanmayan nitelikte bir kılıç kullanma ve savaşma becerisi vermiştir.” diyordu.
İslam aleminin ikinci halifesi Hz. Ömer'e (r.a) bağlı olduğu kabul edilen delilerin kıyafetleri zamanla batılılara birçok konuda ilham kaynağı oldu. Polonyalılar tarafından taklit edilen kıyafetler zamanla Polonyalılara özgü halini aldı. Başta yeniçeri ve deli kıyafetlerini birebir taklit eden Polonyalılar zamanla sarı botlar, göğsü kapatan parlak zırhlar, uzun kartal kanatları ve leopar derilerini kendilerine uydurabildiler. Bale ve operada da deli kıyafetleri taklit edilirdi hatta Türkler bu kıyafetlerle tasvir edilirdi.
Önemli Osmanlı tarihçilerinden Peçevi İbrahim Efendi, Kanuni Sultan Süleyman döneminden IV. Murat dönemi sonuna kadarki olaylara yer verdiği Tarihi-i Peçevi eserinde birçok hikaye ve kahramanlığa vermiştir.
EFSANELEŞEN DELİLER
Grijgal Palangası'na yapılan saldırı ve bu saldırıda önemli rol oynayan iki deli olan Deli Mehmet ve Deli Hüsrev'in hikayeleri bunlardan biridir. Rivayete göre kaleyi kuşatan Macar ordusu üzerine delilerin peşi sıra hücum edilmiştir. Saldırı sırasında Deli Mehmet, bir şövalye tarafından öldürülür ve başı kesilir. Bunu gören Deli Hüsrev, Deli Mehmet'in yerde yatan cesedine seslenip “Ne yatarsın! Başını aldı gitdi! Revadır canı verdin kıyma başa” der. Bunun üzerine Deli Mehmet kalkar bir koşuda şövalyeyi yumrukla yere serer alır başını ve öyle yatar yere.
Kitaptaki bir diğer efsaneleşen deli ise Şebeş palangası'ndaki Aslan isimli delidir. Rivayete göre sınır boylarında Osmanlı'ya çok zarar veren Nadajdi Frenç adındaki eşkıyayı mızrağı ile atının eyerine mıhlamış hatta kaçan düşman beyinin atına koşarak yetişip beyi öldürmüştür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder