2 Ocak 2016 Cumartesi

TOKATÇILAR



Tek Tokatla Bir atı Deviren Osmanlı Askerleri (Osmanlı Tokadı)

Meşhur Osmanlı tokatını herkes bilir, peki bu tokat nasıl atılıyor, herkes atabiliyor muydu? Eğitimi nasıl oluyordu? Ne kadar güçlüydü? soruların cevabını şimdi öğreniyoruz. :)

Osmanlı tokatı; Osmanlı ordusunda görevli askerlerin silahsız savunma ya da saldırı durumunda kullandıkları bir vuruş türüdür.

Sadece Düşmanları Değil Atları Tokatlamak İçin de Eğitim Alıyorlardı.

Sadece Düşmanları Değil Atları Tokatlamak İçin de Eğitim Alıyorlardı.
Osmanlı tokadı elin her iki yanıyla da yapılabilen ve muhatabını sersemleten, duruma göre bayıltan istenildiği takdirde de öldüren bir saldırıdır.
Bu tokatların muhatabı genel itibarıyla düşman askerleri olsada, Savaş atlarını etkisiz hale getirmek içinde kullanılırdı.

Çocuk Yaşlardan İtibaren Yağlı Mermerleri Tokatlayarak Eğitim Alıyordı.

Çocuk Yaşlardan İtibaren Yağlı Mermerleri Tokatlayarak Eğitim Alıyordı.
Osmanlı Tokadı zannedildiği üzere her Osmanlı’nın değil, yalnızca alanında uzman askerlerin uygulayabildiği bir tekniktir. Osmanlı Tokadını ‘delibaş’ isimli askerler yıllar süren eğitim sonucu atabilirlerdi.
Delibaş’ların çocukluktan itibaren pirinç ve hamurla beslenip vücutlarının güçlü ve diri kalmasını sağlanır ve yine erken yaşlardan itibaren her gün yüzlerce kez yağlı ellerle mermere vurarak gelişimlerini tamamlarlardı.

Peki Bu Ata Kültürü Tokat Nasıl Atılıyordu?

Peki Bu Ata Kültürü Tokat Nasıl Atılıyordu?
En çok yüzün her iki yanına ve enseye; Bilek veya dirsek kırılmadan, omuzdan güç alınarak, büyük bir hızla atılırdı.
Ama, asıl Osmanlı tokadı Yüzün her iki yanına veya enseye atılabildiği gibi, burnu hedef alacak şekilde, yüzün tam ortasına, avuç içini germeden, aya, burun ucuna denk gelecek şekilde atılırdı.
Tek Tokatla Bir Atı Deviren Osmanlı'nın Delibaş Askerleri ve Osmanlı Tokatı
Bu şekilde,kafatasının göz çukurları arasında kalan kısmı kırılarak beynine saplanır,böylece ölüme yol açardı. Böyle bir tekniğin uygulanmadığı durumlarda bile,hızlı ve çok sert biçimde atıldığı ve çok kuvvetli bir tokat olduğu için, boyun kırılmasına yol açarak da öldürebiliyordu.

Kulağa Atılanı da Varmış

Kulağa Atılanı da Varmış
Bir diğer stiliyse Kulak hizasına vurulan Osmanlı tokatıdır. Kulağın içinde bulunan denge sıvısı ve mekanizmasını sarsmaya yönelik yapılan vuruştur. kulakta kemik-kıkırdak dokusunu parçaladığından tokadı yiyen kişi yüksel bir ihtimalle can verirdi.

Neden Tokat!

Neden Tokat!
Osmanlı tokadı genellikle savaşlarda birebir ve yüzyüze yapılan mücadeleler esnasında sık sık yaşanan silahın elden düşmesi ya da kırılması durumunda kullanılmıştır.

Usulüne Uygun Biçimde Kavgada Kullanılıyor

Usulüne Uygun Biçimde  Kavgada Kullanılıyor
Osmanlı kültüründe bir kavgada taraflar asla birbirlerine yumrukla müdahale etmezlerdi. Yüze kalıcı zararlar verme ihtimalinden dolayı birine yumrukla saldırmak son merhalede yer alır ve yumrukla ilk saldıran ayıplanırdı.
Tek Tokatla Bir Atı Deviren Osmanlı'nın Delibaş Askerleri ve Osmanlı Tokatı
Osmanlı tokadı, kavgadaki taraflarca yeri ve  zamanı bilinen kurallara göre usulünce tercih edilirdi. Kavgada büyük olan karşısındakini sesi etraflıca duyulan şiddetli bir tokatla uyarır ve bu durum genellikle yeterli olurdu.

Arkeolojik Kazılarda Delibaş Askerince Tokat Kombo yiyen Asker ve At İskeletleri Bulunmuş

Arkeolojik Kazılarda Delibaş Askerince Tokat Kombo yiyen Asker ve At İskeletleri Bulunmuş
Osmanlı tokadı gerçeğine yapılan arkeolojik kazılar sonrasında da rastlanmıştır. Osmanlı’nın savaştığı topraklarda yapılan araştırmalarda bulunan bir çok at ve insan kafatasında tokat izlerinin olduğu gözlemlenmiştir.
Tek Tokatla Bir Atı Deviren Osmanlı'nın Delibaş Askerleri ve Osmanlı Tokatı
Kazılar esnasında kafatası içine yani beyne doğru göçmüş insan iskeletleri hatta metal miğferlerde bile el izlerine rastlanmıştır. Bu izler de tokatçıların beyin kanaması geçirtecek kadar şiddetli bir vuruşa sahip olduğunun göstergesidir.

Osmanlı tokadıOsmanlı Ordusu askerlerinin silahsız savunma ya da saldırı durumunda kullandıkları, elin her iki yanıyla yapılabilen düşmanı sersemletmek amacıyla uygulanan bir vuruştur. Elin ve kolun omuzdan hızlı ve açısız bir şekilde hedeflenen noktaya sert bir şekilde temas etmesiyle gerçekleşir. Yanaklara ve ense kısmına doğru yapılır. Vuruşun şiddetine ve yerine göre öldürücü olabilir.
Osmanlı Ordusu'nda genellikle savaşlarda birebir ve yüzyüze yapılan mücadeleler esnasında sık sık yaşanan silahın elden düşmesi ya da kırılması durumunda kullanılmıştır. Osmanlı kültüründe bir kavgada taraflar asla birbirlerine yumrukla müdahale etmezlerdi. Yüze kalıcı zararlar verme ihtimalinden dolayı birine yumrukla saldırmak son merhalede yer alır ve yumrukla ilk saldıran ayıplanırdı. Tıpkı yatağan kılıcı olanların dövüşlerde karşılarındakini aşağılamak için kılıcın kesmez yanı ile saldırmaları gibi, tokat ancak yeri zamanı, kavgadaki taraflarca bilinen kurallarla kullanılırdı. Kavgada büyük olan karşısındakini sesi etraflıca duyulan şiddetli bir tokatla uyarır ve bu durum genellikle yeterli olurdu.
Osmanlı Ordusunda meydan savaşlarında en ön safta yer alan, azab askerlerinin, esas amaçları olan karşıdaki düşmanın seçkin birliklerini yorma görevleri sırasında hafif silahların kısa zamanda kullanılmaz duruma gelmesi ve ağır silahların kuşanmalarının aldığı zaman çoğu kez bulunamadığında tokat atmaya başlamaları ile askerler arasında yiğitliğin eriştiği son nokta olarak görülmeye başlanmış ve bunun üzerinde popülarite kazanmıştır. Sesi ile düşmanın üzerinde yarattığı psikolojik etki sebebiyle zamanla geliştirilmiştir. Bu askerler daha eğitim safasında mermer döverek yetiştirildikleri için, çok kuvvetli ellere ve kol yapısına sahip olurlar.(Osmanlı ordusunun En büyük tokatçıları Başıbozuk (Delibaş) diye adlandırılan bir düzensiz ordudur)

Osmanlı Tokadı, 2013’ün en iyi çıkış yapan dizileri arasına girdi. İlk bölümlerinden itibaren büyük bir izleyici kitlesine ulaşan TRT dizisi fenomen olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Diziye konu olan ve günlük hayatımızda sık sık kullandığımız ‘Osmanlı Tokadı’ kavramı nereden geliyor? Nedir? Kimler nasıl yapar? Tarihteki yeri ve ‘İZ’leri nelerdir?

Hür Haber haber ekibi sizler için derledi;

OSMANLI TOKADI NEDİR?
Osmanlı tokadı, Osmanlı Ordusunda görevli askerlerinin silahsız savunma ya da saldırı durumunda kullandıkları bir vuruş türü… Elin her iki yanıyla da yapılabilen ve muhatabını sersemleten, duruma göre bayıltan ya da öldürebilen cinstendi… Bu tokatların muhatabı genel itibarıyla düşman askerleri değil, askerlerin atları olurdu…

HERKES YAPAMAZ
Osmanlı Tokadı zannedildiği üzere her Osmanlı’nın değil, yalnızca alanında uzman kişilerin uygulayabildiği bir tekniktir. Osmanlı Tokadını ‘delibaş’ isimli askerler yıllar süren eğitim sonucu atabilirlerdi. Delibaş’ların çocukluktan itibaren pirinç ve hamurla beslenip vücutlarının güçlü ve diri kalmasını sağlanır ve yine erken yaşlardan itibaren her gün yüzlerce kez yağlı ellerle mermere vurarak gelişimlerini tamamlarlardı.

SAVAŞA KEFENLE GİDERLERDİ
Delibaş’lar sefere asker kıyafetleri ile çıkar, çarpışma öncesi kefenlerini giyerek‘hendek’lere yerleşirlerdi. Daha sonra gelen düşman askerlerinin atlarını tokatlayarak düşürürlerdi. Yıllarca mermer üzerinde tecrübe kazanmış ellerin hedefindeki atlar için 2 seçenek kalırdı: Ölmek ya da sakat kalmak.

KAFATASINDA EL İZİ ÇIKAN ATLAR!
Osmanlı tokadı gerçeği arkeolojik kazılar sonrasında daha da günyüzüne çıktı. Osmanlı’nın savaştığı topraklarda yapılan araştırmalarda bulunan bir çok at ve insan kafatasında tokat izlerinin olduğu gözlendi. Kazılar esnasında kafatası içine yani beyne doğru göçmüş insan iskeletleri hatta metal miğferlerde bile el izine rastlandı. Bu izler de tokatçıların beyin kanaması geçirtecek kadar şiddetli bir vuruşa sahip olduğunu gösterdi.

NASIL YAPILIR?
El ve kolun açısız, ve omuzdan hızla hareketiyle hedeflenen noktaya el ile yapılan temasla yapılır. En çok yüzün her iki yanına ve enseye; Bilek veya dirsek kırılmadan, omuzdan güç alınarak, büyük bir hızla atılırdı. Yüzün her iki yanına veya enseye atılabildiği gibi, asıl Osmanlı tokadı, burnu hedef alacak şekilde, yüzün tam ortasına, avuç içini germeden, aya, burun ucuna denk gelecek şekilde atılırdı. Bu şekilde,kafatasının göz çukurları arasında kalan kısmını kırarak beynine saplanır, böylece ölüme yol açardı. Böyle bir tekniğin uygulanmadığı durumlarda bile, hızlı ve çok sert biçimde atıldığı ve çok kuvvetli bir tokat olduğu için, boyun kırılmasına yol açarak da öldürebiliyordu.

Etkili şekilde atıldığında öldürücü olabilen Osmanlı tokadının çıkardığı ses bile mahvedici olabiliyormuş…

KULAĞA GELİRSE…
Kulak hizasına vurulan Osmanlı tokadı var ki… Kulağın içinde bulunan denge sıvısı ve mekanizması sarsıldığından ve kulakta kemik-kıkırdak namına sağlam bir şey kalmadığından, tokadı yiyen yine aynı şekilde can verirdi.

GÖLGELERİ ÖLDÜREN DELİLER (TOKATÇILAR)

OSMANLI’NIN ‘DELi’ SÜVARiLERi

“Öylesine cesur hareket ederlerdi ki, insanları gölgelerinin bile öldürücü olduğuna inandırmışlardı.” Venedikli Vecellio, 1590 tarihli kitabında Osmanlı ordusundaki ‘deliler’i böyle tarif etmişti. Atlas Tarih, yeni sayısında onların izini sürdü

15. yüzyıl sonlarından itibaren Rumeli ve kuzey sınır bölgelerinde akıncılardan ve diğer mevcut sistemlerden farklı, yeni bir askeri atlı sınıfın ortaya çıkması, Osmanlı’da o zamana kadar meydana gelen bazı önemli gelişmelerin ve bunlardan alınan derslerin sonucuydu. Sultan   II. Bayezid devrinde yaşanan şehzade kavgaları, Anadolu’da pek çok yerde yaşanan ayaklanmalar, Sultan   I. Selim’in doğuda İran, Mısır, Suriye’de seferlerle meşgul oluşu, Rumeli sınırlarındaki beyleri aniden ortaya çıkabilecek ciddi tehlikeleri önleyebilmek için çare düşünmeye zorlamıştı.
Gerçekten aklı hastası mıydılar?
Bu askerlere neden deli denildiği eski kaynaklar incelendiğinde net bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Fransız mühendis ve asker Alain Manesson Mallet, bu askerlere neden bu adın takıldığını şu sözlerle açıklar: “Bunlar öylesine cesurdurlar ki bir tarafın hizmetine girdikten sonra, onları vazgeçirebilecek hiçbir ceza korkusu yoktur. Bu nedenlerden dolayı Türkler onlara deli adını vermişlerdir ve bu ad, dillerinde ‘gözüpek’ anlamına gelir.” 1672’de, Fransız elçisi maiyetinde İstanbul’a gelen Antoine Galland yayımlanan günlüklerinde deli adının nereden geldiği konusuna eğilmiş ve bildiklerini şu şekilde aktarmıştı: “Deli sözü Türk dilinde mecnun manasına gelir, fakat bu adamların mecnun oldukları ve akıllarını kaybettikleri manası çıkarılmamalıdır. Bu, kendilerini tehlikeye atmak hususunda gösterdikleri azim ve inattan, nefislerini tehlikeye hakikaten deli imişçesine bir pervasızlıkla atışlarından dolayıdır.”
Deliler yemin edip başlık giyerlerdi
Deli Ocağı’na mensup olmanın önemi tarihi vesikalardan anlaşılmaktadır. Herkesin gelişigüzel kabul edilmediği bu ocağa dâhil olmak için bazı şartların yerine getirilmesi zorunluydu. Delilere katılmak isteyen kişinin yerine getirmesi gereken iki temel şart vardı. Gösterişli bir fiziki yapıya sahip olmak ve cesaretini, savaşma becerisini kanıtlayabilmek. Mallet’e göre deliler iri cüsseli, kuvvetli fizikleriyle gururlu bir görünüşe sahiptiler. Bu güçlü görünümün yanında silah kullanmadaki ustalıklarını ve cesaretlerini kanıtlamak için düşmanla savaşmaları ve en az 8-10 düşman süvarisini öldürerek zafer kazanmaları gerekmekteydi. Şartları yerine getiren, eğitimlerini başarıyla tamamlayan deliler, düzenlenen törenle yemin eder, deli başlığını giyerek ocağa resmen dahil olurlardı.
Barışta ve seferde görevleri ayrıydı
Deliler Rumeli’de kuruldukları zaman genel olarak beylerbeylerinin veya Bosna ve Semendire sancak beylerinin maiyetinde bulunurlardı. Hizmet ettikleri sınır beyinden veya beylerbeyinden aylık alırlardı. Sadrazamın divan alayında deliler özel ve etkileyici kıyafetleriyle en önde gider ve bu düzenle, Topkapı Sarayı’na girerek sadrazama yol açarlardı. Taşradaki delilerin barış zamanı en önemli görevi, emri altında bulundukları vezirin önünde yaya olarak gidip yolları açmak ve olası bir suikasta karşı efendilerini korumaktı. Sefer zamanı da bu muhafızlık görevleri devam ederdi. Ama seferde asıl görevleri çok önemliydi. Deli süvarileri öncü veya artçı birlik görevi görmekteydi.
Başıbozuk haydutluğa geçtiler
Korkunç görüntüleri, olağanüstü savaşma becerileri ve azimleri ile deliler, uzun yıllar başarıyla hizmet etmiş ve Osmanlı’nın düşmanları tarafından taklit edilmişlerdir. Osmanlı ordusunu oluşturan diğer askeri birliklerde de görülen bozulmadan deliler de nasiplerini almış, meşhur askeri disiplinlerini kaybederek muharebelerde etkin rol göstermemeye ve halka eziyet etmeye başlayan başıbozuk haydutlar halini almaya başlayınca devlet tarafından reformla düzeltilmeye ve disiplin altına alınmaya çalışılmış fakat bunda da başarılı olunamayınca nihayet 1829’da ortadan kaldırılmışlardır.

DELİLER

deli sinan
Osmanlı kara ordusunda görevli bir askeri birliğin ismidir. "Deli" adı verilen süvarilerden oluşan bu birlik, savaşlarda üstün cesaret göstermeleri ve farklı giyinme şekilleri sebebiyle bu isimle anılmıştır.[1] Asıl olarak kendilerine kılavuz, rehber manasına gelen delil ismi verilmesine karşın, cesur ve korkusuzca düşmana atılmaları nedeniyle halk arasında deli olarak anılmışlardır.[kaynak belirtilmeli] Deli adını almalarının sebebi gönüllü 20-25 yaş arası gençlerden oluşmalarıydı ve savaşlarda ordunun en ön saflarında çarpışmalarıydı.[kaynak belirtilmeli]
Yeniçerilerin Pirleri olduğu gibi Delilerin de Pirleri vardı.[kaynak belirtilmeli] Yeniçerilerin Piri Ali bin Ebu Talibolmasına rağmen Delilerin Piri Ömer bin Hattab'tır.[kaynak belirtilmeli] Çok Cesur oldukları için bu ismi aldılar.[kaynak belirtilmeli] Silah olarak eğri pala, kalkan, mızrak ve bozdoğan taşıyan Deliler, başlarına pars ya da benekli sırtlan derisinden yapılmış tüylü bir miğfer giyerlerdi. Kalkanlarını da yine kuş tüyleriyle süsleyen Delilerin giysileri aslan, kaplan ve tilki postundan, şalvarları da ayı ya da kurt derisindendi. Ayaklarına ise "serhatlik" denen sivri burunlu mahmuzlu bir çizme giyerlerdi. Üzerlerine ayıparsaslan veya sırtlan postundan kılları dışarıda şalvarlar giyerlerdi. Bayraklarında "Kaderde ne varsa o gelir başa" yazılıydı. Sonradan giysilerinde değişiklik yapıldı, 17. yüzyıldan itibaren başlarına bir arşın uzunluğunda siyah kuzu derisinden üstü sarıklı bir kalpak giymeye başladılar.
Çoğunluğu Türk'tür ve Rumeli'de yaşayan halklar arasından seçilmişlerdir.[1] TürklerBoşnaklarHırvatlar, ve diğer Slav halklarından oluşturulan Osmanlı birlikleri, Rumeli beylerbeyi ve serhat beylerinin maiyet askerleri arasında yer alırlar. Bu askerler Serhadkulu isimli askerler arasında yer almışlardır.[1]
16. yüzyılda Deliler; Rumeli beylerbeyi, Semendere ve Bosna sancak beylerinin yönetiminde; 17. yüzyılın sonlarından itibaren de Anadolu vezir ve beylerbeylerinin yönetimi altında olmuşlardır. Altmışar kişilik "bayrak" adı verilen ocaklara ayrılmışlar, seferlerde "Delibaşı" adı verilen komutanları tarafından yönetilmişlerdir. 18. yüzyılda bozulmaları sonucu yönetimi altındaki beylerbeyinin görevden alınması sonucu görevlerini kaybetmişlerdir. Bu süreçten sonra köylere saldırmaya başlamışlar, eşkıyalık faaliyetleri sebebiyle 1829'da II. Mahmut tarafından dağıtılmışlardır.[1]
Gözünü budaktan sakınmayan yürekli ve korkusuz kişiler oldukları için efsanevi bir ünleri vardır.
Bir rivayete göre de ıslatılmış mermer üzerine çıplak elle tokat atarak talim ederlerdi. İri yarı adamların ellerinde sadece bir kalkanla ve dahi kimi zaman o bile olmaksızın üzerlerine saldırdığını gören düşman askeri ne olduğunu anlayamadan, mermere meydan okuyan meşhur Osmanlı tokadıyla karşı karşıya gelir, ve bunun nasıl bir şey olduğunu anladığında ya ölü ya da artık savaşamayacak denli sakat bir asker olurdu. Osmanlı tokadı kavramı buradan çıkmıştır.[kaynak belirtilmeli]


    Kaynaklar[değiştir | kaynağı değiştir]

    Tarihin gelmiş geçmiş en korku verici savaşçılarından olan deliler, dehşet veren bir dış görünüme sahipti. Osmanlı ordusunun önünde ilerleyen Deliler'in en önemli görevi düşmanın moralini bozmaktı.
     
    Ölümle Matrak Geçen Osmanlı Delileri
    Yırtıcı hayvan postlarından yapılmış kıyafetlerinin tamamlayıcısı yine yırtıcı kuşlardan alınmış tüylerdi.  Sırtlarına kaplan postu saran Deliler'in şalvarları ise kurt ve ayı postundandı. Kafa derilerine ise tüyler saplarlardı.
     
    Ölümle Matrak Geçen Osmanlı Delileri
    Evliya Çelebi, Deliler'in sırtlarına ve koltuk altlarına kartal kanadı taktıklarını söylerken, Avrupalı tarihçiler onların uzun saçlı, kuvvetli ve çok büyük bıyıklara sahip olduğunu yazıyor.
     
    Ölümle Matrak Geçen Osmanlı Delileri
    Delilerin görevi ordunun önünde gitmek ve düşmana ilk taarruzu yapmaktı. Bunu çok hızlı yapan deliler, düşman askerlerini esir edip onlardan bilgi almakla da görevliydi.
     
    Ölümle Matrak Geçen Osmanlı Delileri
    Silahsızken de savaşabilmek için ellerini mermer tokatlayarak büyüten Deliler, ünlü Osmanlı  tokatının da mucitleridir.
     
    Ölümle Matrak Geçen Osmanlı Delileri
    Deliler birliğine girebilmek için savaşta başarılı olmak ve çok sayıda düşman öldürmek gerekliydi. Vücut ölçüleri büyük askerlerin alındığı deliler ocağının büyük çoğunluğu Türklerden oluşurdu.

     
    Ölümle Matrak Geçen Osmanlı Delileri
    Avrupalı seyyahların anlattıkları sonucu Ortaçağ Avrupa'sı, Deliler'in insanüstü özelliklere sahip ölümsüz askerler  olduğuna inanıyordu.

    17 Ocak 2015 Cumartesi

    BAŞIBOZUKLAR



    X





    Τούρκοι βασιβουζούκοι (άτακτοι στρατιώτες της οθωμανικής αυτοκρατορίας) στη Βουλγαρία το 1877. Πηγή: www.lifo.gr


    Αριστ. : Βασιβουζούκος με ναργιλέ, πίνακας του πολωνού ζωγράφου Πηγή: www.lifo.gr



















    BAŞIBOZUKLAR

    Başıbozuklar, mâli güçlükler nedeniyle özellikle Balkanlar'daki vilayet garnizon ve jandarmasına gerekli takviyenin düzenli olarak sağlanamaması, isyanlara zamanında müdâhale edilememesi gibi nedenlerle Kırım, Kafkasya gibi Ruslar'a kaptırılan topraklardan getirilip Balkanlar'a yerleştirilen Tatar ve Çerkesler'den oluşan düzensiz, mahalli, gönüllü birliklerdir.
    Özellikle Bulgaristan'a yerleştirilmiş olan Tatar ve Çerkes muhâcirlerden, yurtlarını terk etmelerine sebep olarak gördükleri Ruslar'a yönelik kin ve nefretlerini yerleştikleri bölgenin Bulgar unsurlarına (Ruslar'la aynı soydan gelmelerinden dolayı) yöneltmişlerdir.[1] Zamanla uzman askerler tarafından sivilleri tanımlamakta kullanılan bir terime dönüşmüştür. Başıbozukkelimesi, Kırım Savaşı sırasında İngilizce'ye (bashi-bazouk) ve Fransızca'ya (bachi-bazouk) geçmiştir.

    • Rus-Bulgar yapımı "Турецкий Гамбит / Turetskiy Gambit" (Türkçe: Türk Hamlesi) filminde başıbozuklara doğrudan atıflarda bulunulduğu görülür.
    • Tenten çizgiroman serisinde Kaptan Haddok'un kullandığı çok sayıda küfürden biridir.
    • D&D oyunundaki barbar özelliği olan "rage"in Türkçe oyun için çevrilmiş halidir. Empire: Total War ve Napoleon: Total War adlı oyunlarda Osmanlı ordusunda aynı adlı piyade birimi mevcuttur.

    Bashi Bazouk and his Dog
    painting by Jean Leon Gerome


    Bashi Bazoik Singing painting by Jean Leon Gerome


    başı bozuklar

    BAŞIBOZUK REİSİ 1881


    CHARLES BARQUE BASHI BAZOUK


    Jean-Léon Gérôme - A Bashi-Bazouk


    Black Bashi Bazouk painting by Jean Leon Gerome




    Seated-Bashi-Bazouk-With-A-Rifle By Stanislaus von Chlebowski 1835-1884